11 Temmuz 2016 Pazartesi

Artı üçyüzotuzaltıncı gün

Günün adını yazmak bile çok uzun sürdü, çok rakam oldu yanyana Kurabiye. Sen artık kurabiyelikten çıkıp ekmek kadayıfı bile olmuş olabilirsin.

Araları çok açmışım, bazen öyle şeyler oluyor ki, o an oracıkta yazdığımı hayal ediyorum günlüğüne, oh be ne güzel oldu diyorum, diyorum ve sonra yazmıyorum. Aslında yazmalıyım ki, balık ağına vuran ışıltılar gibi görünsün yüzümüze bir on yıl sonra, değil mi.

Güzel bir tatilden geldik, sen yine tatil sonrası sendromlandın, ben yine biraz küfre kaçtım sana karşı. Tartaklamış da olabilirim. İki gün sonra şükür ki düzeldik ikimiz de, belki ben de sendromluydum, nihayet alıştım, bilmiyorum.

Sabahları, "anne, çubuk... baba, adda" diyerek uyandın gülümsemenle. Ben çubuk verdim sana, baba addalara götürdü. Akşamları da uykuya aynı dileklerle yattın. Beş günde dört ayrı yerde yattın, saatlerce otobüste, feribotta, deniz kıyısında oldun, gıkın çıkmadı Kurabiye. Çok istedim gezmeyi sev, canını çıkarmış olabilirsin korkarım. Doğalı iki yıl olmuş iken, pasaportu, pasaportunda bir Amerika, bir Avrupa vizesi olan bir vatandaş olarak, tatilden yeni gelmişken, iki yaşın dolmadan fasülyeden uçak bileti kontenjanıyla sana bir seyahat daha planlamaya davranıyorsak, kesin bizden çok gezer, görürsün sen oğlum.

Neler öğrendik bu tatilde peki, denize taş atmayı, ayağını şap şap suya vurmayı seviyorsun. Deniz sonrası duş almadan yattığında sana bir şey olmuyor, ama pipine kum kaçarsa tadın biraz bozuluyor. Bez üstü mayo, dayının tabiriylen karizmanı biraz çizse de, tey tey diyorsun, kumda oynamanın kuralı buysa, yaparız diyorsun, uyumlusun. Otobüste, arabada, yolda belde, akşamının eşref saati geldi mi uykuya dalıyorsun. Sabahları da sektirmiyorsun, 7 gibi ayaktasın. Anneden çubuk, babadan adda istiyorsun.

Denize girmekle girmemek arasında gidip geliyorsun, soğukla pek hoşlaşmıyorsun. Anan gir diye zorlarsa, babana sarılıyorsun. O daha sakin mizaçlı bir insan olduğundan, seni yavaş yavaş ıslatıyor, bundan hoşlanıyorsun. Sonra ben ayaklarını ısıran küçük balıkları canlandırıyorum, gülümsüyorsun. Keyfe gelirsen, seni ben alıyorum, ayaklarını bacaklarıma yaslıyorum, ellerini çırpmanı istiyorum, seni sırt üstü döndürüyorum suda şarkılarla, mest oluyorsun. Denize girelim mi Kurabiye diyorum sonra bir yerde otururken, tişörtünü çıkarmaya çalışıyorsun girelim diye.

Tarhana çorbasından sanırım bıktın, bir süre yemesen bir eksiklik duymazsın. Kim gel dese hepsine gidiyorsun. Beyaz saçlı tüm erkeklere "dede" diyorsun, Bazısı çok bozuluyor, sen yüzüne doğru öyle bağırınca, duymamazlıktan gelip kafasını çeviriyor, ben ise seni nasıl avutacağımı şaşırıyorum. Hı hı dede yavrum, desem ordan devam ediyorsun, "dedde, dedde" diyorsun. Ya da yeni öğrendiğin kalıpla "dedde burdaa" diyorsun ki ondan dönüş olmuyor. Durumu şakaya vuran bazı amcalar "dedde değil, abi abi" diyor, biraz şaşalıyorsun. Bir başkası "doğru söylüyor, evet ben bir dedeyim" diyor, anlıyoruz ki bu dedelik mevzusu, erkeklerin geniş bir kısmı için biraz problematik.

Bir de "bebiş" sorunsalımız var. Gördüğün hemen tüm çocuklara "bebişş" diyorsun. Yani senden büyük küçük farketmiyor. Kategoriler kısıtlı, "bebiş" "aabi" ve "dedde" var, ortası yok. "Aabi" yi kime diyeceğin belli olmuyor. Ama hani böyle oğlu kızı senden üç beş ay büyük gibi görünen analara babalara "bebiş" dediğinde, çok bozuluyorlar. Düzeltmek zorunda kalıyorum,"bebiş değil yavrum, abi, abla o" diye. Kafan karışıyor, ve sonuna kadar haklısın yavrucum. İnsanların neye takılacakları, neyle dertlenecekleri belli olmuyor.

Sen Yunan amcalarla ve Alman teyzelerle muhabbet edebiliyorsun. Bir çubuk krakerle dünyan değişebiliyor ve kumsal gördün mü rahat koşabilmek için ayakkabılarını çıkarıyorsun. Gördüğün tüm kedilere "Patoş" yani Fatoş diyorsun -onun hikayesini sonra anlatayım.

Bir de moralin gerçekten bozuk mu anlamak için, seni rüyadan uyandırmak için gizli bir sorumuz var: "Mutfağa gelen kuşun adı ne?" Verdiğin cevaptan, gerçekten ne kadar kızgın, üzgün ya da kötü durumda olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Çeşitli tonlarda ve renklerde-ama ağlayarak, ama çığlık atarak, ama bağırarak "maarttııııı" diyebildiğinde sorun yok anlamına geliyor, mutlu oluyoruz.

Bir de canın istedi mi "annnemmmmm" diyebiliyorsun, ki bu seni daha çok hem de çok "adda"lara götürmemize vesile oluyor.

Hayatımızı bu kadar kısa zamanda bu kadar renklendirdiğin için binlerce şükran sana Kurabiye. Tüm çubuklar, kumsallar, addalar sana kurban...